Keloğlan, Ese ve Köse
Türk masal kahramanımız Keloğlan‘ın en güzel masallarından bir masalı daha sizlere sunmaktan sevinç duyuyoruz. İyi kalpli Keloğlan yine her türlü kötülüğün üstesinden geliyor. Haydi hep beraber başlayalım masalımızı okumaya..
Keloğlan, Ese ve Köse Masalı
Günlerden bir gün, köyün birinde kel bir oğlanla fakir anacığı mutlu mesut yaşarmışlar. Keloğlan bütün gün köyün arkadaşlarıyla oyun oynar, onlara türlü türlü masallar anlatır, arada birilerinin koyununu keçisini otlatır, eline geçen parayla annesiyle beraber yarı aç yarı tok geçinip giderler, hallerine her zaman şükrederlermiş. Anası bir gün Keloğlan’ı almış karşısına, “Kel oğlum, keleş oğlum artık senin bir baltaya sap olma vaktin geldi de geçiyor, böyle onun davarı bunun hasadı nereye kadar sürecek.” demiş. Keloğlan anasına hak vermiş ama elden ne gelir masal söylemekten başka bir sanatı yokmuş.
“Sütçü Ese’ye gideyim belki onun yanında bir iş bulurum.” demiş. Varmış Sütçü Ese’nin dükkânına. Ese de o sırada süte su katıyormuş, o kadar dalmış ki Keloğlan’ın geldiğini fark etmemiş. Keloğlan Ese’nin yaptığı bu yanlış işi görünce “Dur şunu bir korkutayım.” deyip seslenmiş,
“Ese Ağa kolay gelsin!”
Ese’nin ödü patlamış korkudan süt kovasını devirmiş, seslenenin Keloğlan olduğunu görünce, “Vay, sen gizli gizli beni mi gözetliyordun.” demiş kepçeyi kaptığı gibi düşmüş keloğlanın peşine.
Keloğlan tabana kuvvet koşmuş. Bakmış ki ilerde Köse’nin değirmeni var. “Buraya saklanayım.” demiş. Köse de o sırada birilerinin çuvallarından un aktarıyormuş kendi çuvallarına. Öyle dalmış ki Keloğlan’ın içeriye girdiğini fark edememiş. Keloğlan, Köse’nin yaptığı bu yanlış işi görünce “Şunu bir korkutayım.” deyip seslenmiş.
“Kolay gelsin Köse ağa!”
Köse’nin ödü patlamış, korkudan un çuvallarını devirmiş. Dönüp de Keloğlan’ı görünce, “Vay keleş sen beni mi gözetliyordun.” demiş. Değneği kaptığı gibi düşmüş Keloğlan’ın peşine. Başlamış kovalamaya. Ese ile Köse arkada Keloğlan önde bir kovalamaca başlamış. Keloğlan bakmış ki ilerde bir kalabalık. “Kalabalığa karışırsam ellerinden kurtulurum.” demiş.
Dalmış kalabalığa. Ese ile Köse de peşinden dalmışlar. Meğer kalabalığın ortasında bir meydan varmış, ahali meydanın etrafında toplanmışlarmış, Keloğlan kendini meydanda buluvermiş. Ese ile Köse de kendilerini meydanda bulmuşlar. Tam Keloğlan’a girişeceklermiş ki bir çığırtkan çıkmış ortaya ve seslenmiş kalabalığa.
“İşte bugün masal yarışması için meydana çıkan üç gönüllü. Şimdi bize birer masal anlatacaklar. En güzel masalı anlatan mükâfatı kazanacak.”
Meğer o gün köy meydanında panayır varmış da masal yarışması yapılıyormuş. Ese, Köse ve Keloğlan da bu yarışmanın ortasına düşmüşler işte. Ese ile Köse, ödül lafını duyunca Keloğlan’ı unutmuşlar. İkisi de içlerinden “Bizde palavradan bol ne var.” diye geçirmişler.
Ese başlamış masalını anlatmaya.
“Benim bir ineğim vardı. Öyle süt veriyordu ki altına kova yetiştiremiyorduk. Gölden kestiğimiz kamışları uç uca ekleyip isteyen istediği kadar içsin diye evlere süt hattı çektik.”
Sıra Köse’nin masalına gelmiş.
“Bir gün sultanın ordusuna un lazım olmuş. Değirmende bir çuvalımız vardı. Hemen içine un doldurup topal bir çekirgeye yükledim. Üstüne de kendim bindim, hoplaya zıplaya vardım orduya. Ekmek yapıp orduyu doyurduk, artanını da köylülere dağıttık.”
Sıra gelmiş Keloğlan’ın masalına.
“Bizim köyün gölü kurumuştu. Tarlaları sulayamıyorduk. Birisi ‘Ese’nin ineğini getirelim.’ dedi. Nasılsa o ineğin sütüne su karıştırırken ölçüyü kaçırmıştır.” deyince oradakiler basmışlar kahkahayı.
Ese tutamamış kendini. Sen ne demek istiyorsun, diyerek Keloğlan’ın üstüne yürümüş. Bunu gören Subaşı huylanmış.
“Şu Keloğlan masalını bitirsin, şu Ese’nin hesabını göreyim, bunda bir iş var.” demiş.
Keloğlan devam etmiş masalına. “İneği sağdık gölü doldurduk ama Ese’nin elinin ayarı hiç yokmuş. Göl taşmaya başladı. Baktık tarlalarımızı sel götürecek taşan suyu dolduralım diye Köse’nin çuvalını kaptık ama baktık ki çuvalın dibi delik. Meğer çuvalın içindeki un bu delikten Köse’nin ambarına akmamış mı.”
Etraftakiler bir kez daha gülmüşler. Bu sefer Köse kendini tutamamış, Keloğlan’ın üstüne yürümüş. Subaşı bunu görünce, “Hele Keloğlan masalını bitirsin sonra Köse’nin de ifadesini alırım Ese ile birlikte.” demiş. Keloğlan devam etmiş.
“Baktık olmayacak, herkes evinde ne kadar fındık kabuğu varsa getirdi. Köyün karıncalarına söyledik. Onlar da fındık kabuklarıyla suları taşıdılar. Tarlaları selden kurtardılar.”
Keloğlan masalını bitirince büyük bir alkış kopmuş, alkışlardan anlaşıldığı gibi yarışmayı Keloğlan kazanmış. Ese ile Köse “Yeter oldun sen Keloğlan, hem bizi rezil et hem yarışmayı kazan, sana tenhada iyi bir sopa çekmenin vakti geldi.” diye düşünürken Subaşı bunları enselerinden tutmuş “Ağalar hele karakola kadar gelin bakalım size soracaklarım var.” demiş. Cezalarını bulmak üzere süklüm püklüm götürülmüşler karakola.
Bizim Keloğlan’a ödül olarak sevimli bir eşek vermişler. Keloğlan, Karakaçan adını vermiş eşeğe. O günden sonra Karakaçanla odun taşımış pazara, anasına bakmış, mutlu bir şekilde yaşamışlar.