Tembel Çocuk Masalı
Evvel zamanların birinde, çok çok eskilerde, bir kasabanın köşesinde ihtiyar bir kadın ve tembel mi tembel bir oğlu yaşarmış. Bu oğlan o kadar tembelmiş ki, ne yataktan kalkar ne de iş yaparmış. Her şeyi anasından bekler, ayağına istermiş. Zavallı annesi çaresizmiş, ne yaparsa yapsın oğlanın bu tembelliğinden kurtaramazmış.
Bir gün, o şehrin kralının en küçük kızı ormanda gezintiye çıkmış, yolunu kaybetmiş. Kız, çaresiz bir halde oradan oraya dolanırken yolu bu ihtiyar kadının kulübesine düşmüş. Kapıdan içeri girmiş ve tembel oğlanı görmüş. Oğlan kızı görür görmez, “Hey, bana ekmek getir!” diye bağırmış.
Ancak bu kız başka kızlara benzemezmiş. Hemen oğlana dönüp, “Kalk, kendi ekmeğini kendin al! Ben sana hizmetçi değilim!” demiş. Bu olaydan sonra kız oğlana ne istese yaptırır, işlerini kendi eliyle görmesi için onu zorlarmış. Zamanla oğlan tembelliğini bırakmış, işe gitmeye, para kazanmaya başlamış.
Bir gün ihtiyar kadın, tembel oğlunu değirmencinin yanına çalışması için göndermiş. Değirmenci, bu tembel çocuğu yanına alıp çeşitli işler yaptırırmış. Tembel çocuk kazandığı tüm parayı prensese getirir, bir kuruşunu bile kendine harcamazmış. Böylece günler geçerken bir gün değirmenci uzak bir şehre buğday almaya gitmek için yola çıkmış. Oğlanı da yanına almış. Annesiyle kız, kulübede kalmış.
Yolda bir kuyuya rastlamışlar. Kuyunun suyu çok azmış, içmek için kuyunun dibine inmek gerekmiş. Değirmenci oğlana, “Sen in, kuyunun vanasını aç da biraz su içelim,” demiş.. Oğlan korkusuzca kuyuya inmiş, tam suyun vanasını açarken orada yaşlı, uzun sakallı bir dede ile karşılaşmış. Dede ona bir nar ve bir havlu vermiş, “Bunlar sana şans getirecek,” demiş. Oğlan dedeye teşekkür edip kuyudan çıkmış. Kuyunun suyu o anda akmaya başlamış. Herkes suyu kana kana içmiş.
Oğlan, eve döner dönmez narı kıza vermiş. Kız narı kırmış, içinden bir sürü elmas çıkmış. Havluyu açmış, içinden bir ordu çıkmış! Kız bu orduyla güzel bir saray yaptırmış. Saray çok göz kamaştırıcıymış. Oğlan eve döndüğünde kulübenin yerinde yeller estiğini görmüş. şaşkın bir halde düşünürken bir grup asker gelip onu yakalamış ve saraya götürmüş.
Saraya varır varmaz oğlanı pırıl pırıl giydirmişler. Kız oğlanı selamlamış, “Artık tembel bir genç değil, çalışkan bir adam oldun. Haydi gel, sarayın sahibi sensin,” demiş. O günden sonra oğlan şehrin kralı olmuş, kızla mutlu bir hayat sürmüşler. Kırk gece kırk gün düğünleri sürmüş, mutluluklarıysa bir ömür sürmüş.