Boynuzlar mı? Bacaklar mı?
Boynuzlar mı? Bacaklar mı? Masalı
Uzaklarda bir ormanda gezmeye çıkan geyik, susuzluktan dili damağı birbirine yapışmış. Çok geçmeden dere kenarına gelmiş. Derenin berrak suyundan kana kana içmeye başlamış. Suyunu içtikten sonra tam dere başından ayrılacakken birde suyun üstünde yansımasını görmüş. Aman Allahım, ne güzel boynuzlarım varmış, çatal gibi, ay gibi.. Geyikcik boynuzlarının güzelliğine hayran kalmış. Boynuzlarıyla övüne övüne bir hal olmuş.
Birden gözleri zayıf kalem gibi bacaklarına erişince o coşkun geyik sus pus oluvermiş. Nerede o ay çatalı boynuzlar, nerede o kalem gibi zayıf bacaklar … Kahırlanmış, kararmış. Üzüntüden Kös kös oturmuş. O, öyle otururken ormanın içinden bir kaplan birden bir fırlamış geyiğin üzerine: geyikcik, hemen toparlanmış ok gibi kendini ileri atmış. Gövdesi ağır olan kaplanlar ne yapsa, geyiğin koşusuna yetişemez.
Geyik, göz açıp kapayıncaya kadar dere başından ormanı buldurmuş. O korkuyla kaçarken ay çatalı boynuzları ağaç dallarına takılmış, yolunu engellemiş.
Kaplan da bir koşu yetişip geyiği oracıkta paralamış.
Geyikcik son soluğunda:
– Ah, ah! demiş. Bir de kalem gibi zayıf diye bacaklarımı karalıyordum, boynuzlarım gibi var mı diyordum.
Karaladığımdan iyilik gördüm de, övdüğüm bana edeceğini etti işte!
Ne demişler: Ummadığın taş, baş yarar.